Makaleler

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Agustos 2021 Tarihinde Aşağıdaki Olaya İlişkin Covid-19 Aşısı İle İlgili Bir Karar Vermiştir;

Fransa'da görev yapan 253 bin ambulans ve itfaiye çalışanına da aşı olma zorunluluğu gelmesi üzerine, 672 sağlık ve itfaiye görevlisi, bazı meslek gruplarına aşı olmayı zorunlu hale getiren yasayı, 19 Ağustos'ta AİHM'ye 41950/21 başvuru numarası ile götürdü.

Kamu çalışanları, hükümetin aşıyı zorunlu hale getirerek, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin "yaşama hakkını" düzenleyen 2. maddesine ve "özel hayata ve aile hayatına saygıyı" düzenleyen 8. maddesine aykırı davrandığını iddia etti. Mahkemeden yasanın, "aşı olmadan mesleklerini yapamayacaklarını ve ücretlerinin kesilmesini" düzenleyen maddelerini askıya almasını istediler.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, kamu çalışanlarının yukarıda bahsedilen başvurularını AİHM’nin İçtüzüğü’nün 39. maddesine dayanarak reddettiğini açıkladı. AİHM’nin İçtüzüğü’nün 39. maddesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne taraf herhangi bir devlet hakkında geçici tedbir alabilmesine olanak veriyor. Geçici tedbir kararı, yalnızca “telafisi mümkün olmayan hasar riskinin yakın olduğu” durumlarda geçerli olan acil durum tedbirleri olarak tanımlanıyor.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararları Hukukumuzda Normlar Hiyerarşisinin Neresinde Yer Almaktadır?

Taraf olduğumuz milletlerarası antlaşmaların hukukumuzdaki yeri ile ilgili en önemli iç hukuk kaynağımız hiç şüphesiz Anayasası’nın 90. maddesidir. Bu maddenin son fıkrasına göre; “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası antlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır.” şeklindedir.

AİHM kararları üye devletler için bağlayıcıdır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 46. maddesine göre Sözleşmeye taraf tüm devletler AİHM kararlarına uymaya mecburlardır.

Dolayısıyla Sözleşme tarafından garanti altına alınan hakların bireylere sağlanmasında temel görev öncelikle taraf devletlere düşmektedir. Devletlerin başarısız olması ölçüsünde Sözleşme mekanizması devreye girmekte ve bireyin hak kayıpları önlenmeye çalışılmaktadır. Önemli olan bir diğer husus da devletlerin sadece taraf oldukları davalara ilişkin verilen Mahkeme kararlarına değil tüm devletlere ilişkin verilen Mahkeme kararlarına icabet etmelerinin ve bunlar uyarınca iç hukuklarında düzenleme yapmalarının zorunlu olmasıdır.

Anayasanın 90. maddesi milletlerarası antlaşmaların kanun gücünde olduğunu açıkça hükme bağlarken milletlerarası antlaşmalar hakkında Anayasa’ya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesi’ne başvurulamayacağını düzenlemektedir. Usulüne uygun olarak yürürlüğe konulan bir uluslararası antlaşma Anayasanın açık ifadesi gereğince kanun hükmünde olmasına rağmen iç hukukumuzdaki kanunlardan daha ayrıcalıklı ve üstün bir konuma aynı fıkranın ikinci cümlesi ile getirilmiştir. Zira iç hukukumuzda kanunların Anayasa’ya aykırılığı iddiasında bulunmak mümkün iken milletlerarası antlaşmalar bakımından bu yolun kapatılması bunları normlar hiyerarşisinde kanunların üstünde ve fakat Anayasa’nın altında bir konuma yerleştirmektedir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin AİHS’ye taraf bir devlet olması sebebiyle AİHM’nin alacağı kararlar Türkiye Cumhuriyeti için bağlayıcılığı olan kararlar olacaktır.

İç Hukukumuzda Zorunlu Aşı Uygulaması Getirilebilir mi?

Anayasanın 17. Maddesinde kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı korunmaktadır. İlgili maddede “Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir. Tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamaz.” Anayasada temel bir hak olarak koruma altına alınan vücut bütünlüğü dokunulmazlığı. Yalnızca tıbbi bir zorunluluk sonucunda ihlal edilemez, aynı zamanda kanunda belirtilen yazılı bir hal de olması zorunludur.

Anayasa Mahkemesi’nin kararlarında genellikle belirttiği üzere. Devletin, tüm vatandaşlarının yaşama hakkını ve sağlığını diğer bireylerin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır. İçinde bulunduğumuz pandemi koşullarında da devletimizin kamu sağlığı ve yararını koruması amacıyla zorunlu aşı politikası izlemesi, kamu yararı güdülerek alınan bir karar olacağı için anayasamıza uygun ve yasal bir karar olacaktır.

Mevcut durumda, Türkiye’de Covid-19 aşısının zorunlu yolla uygulanabilmesine yönelik herhangi bir yasal düzenleme yoktur. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin verdiği kararlar da kanun gücünde olması sebebiyle Türkiye’de zorunlu aşılama için alınacak herhangi bir karar iç hukuka ve anayasaya uygun bir şekilde çıkarılabilecektir.

Bu bağlamda 2 Eylül 2021 tarihinde Çalışma ve sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından yayınlanan genelge ile getirilen “aşı olmayan kişilerin iş verene her hafta PCR test sonuçlarını sunma zorunluluğu” AİHM kararına uygun olarak çıkartılmıştır. İç hukuk düzeninde tartışılacak olan ise genelge çıkarılarak böyle bir zorunluluk getirilip getirilemeyeceğidir. Genelge ile yasak ve zorunluluk getirmek hukuk devleti kavramıyla çelişmekle birlikte genelge içeriği uluslararası mevzuata uygun düşmektedir.